Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, PKK’nın saldırılarına değinerek, “Terör örgütünün saldırıları neticesinde dünyanın bu terör örgütünün vahşet yüzünü daha net bir şekilde görmesini bekliyoruz. Zaman zaman DEAŞ terörü söz konusu olduğunda en şiddetli açıklamaları yapan ülkelerin ya da mercilerin, PKK saldırıları söz konusu olduğunda bunları çok zayıf açıklamalarla geçiştirmesi de bizim için anlaşılmaz bir durumdur. Çünkü PKK’nın ve YPG’nin DEAŞ’tan bir farkı yoktur” dedi.Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi: “Kerbela şehitlerinin bizim için tarihimizde, inancımızda kültürümüzde çok özel bir yeri var, onların hatırasını asla unutmamak, unutturmamak bizim bir görevimiz. Çünkü orada zulme karşı, tuğyana karşı, haksızlığa karşı hakkın, adaletin, özgürlüğün yanında durmuş ehlibeytin temiz evlatları katledildi. Bu vesileyle tekrar Kerbela şehitlerini rahmetle, minnetle andığımızı ifade etmek istiyorum. Yine Muharrem ayı münasebetiyle de özellikle bölgemizde yaşanan gerginliklerin, çatışmaların durmasına bir vesile olmasını diliyorum. Zira son dönemde çeşitli sebeplerle özellikle mezhep temelli gerginliklerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Herhalde Kerbela şehitlerinin görmek istediği son şey, bu çatışmaların devam etmesi, daha fazla kanın akmasıdır. Tam tersine bugün Sünni’siyle, Şii’siyle, Arap’ıyla, Kürt’üyle, Türkmen’iyle, Müslüman’ıyla Hristiyan’ıyla bölgedeki bütün insanların daha fazla birlik beraberlik içerisinde olması gerekiyor.BÖLGEMİZDEKİ GÜVENLİK SORUNLARI Tabii bölgemizdeki güvenlik sorunları da yoğun bir şekilde gündemimizi işgal etmeye devam ediyor. Bu çerçevede de bir duyuru olarak da biraz önce gerçi geçtik basına; ama bu akşam Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında takriben saat 18:00’de bir güvenlik toplantısı yapacağız. İç ve dış güvenlik konularını burada etraflı bir şekilde ele alacağız. Hem içeride PKK terör örgütü ve diğer terör örgütlerine karşı yürütülen mücadele, hem de Suriye, Irak ve diğer bölgelerde meydana gelen hadiseleri, özellikle de Suriye bağlamında devam eden Fırat Kalkanı Harekâtını etraflı bir şekilde ele alacağız.Bildiğiniz gibi son dönemde özellikle Fırat Kalkanı Harekâtıyla birlikte Türkiye terörle mücadele uluslararası koalisyonun en aktif üyelerinden birisi haline geldi. 24 Ağustos’ta Türkiye’nin kendi imkân ve kabiliyetleriyle başlattığı Fırat Kalkanı Harekâtı şu ana kadar da başarılı bir şekilde devam ediyor. Cerablus’ta hayat hızla normale dönüyor. Bazı basın mensuplarının yaptığı haberleri de görmüşsünüzdür, artık okullar açılıyor, çocuklar parklarda oynuyorlar. Pazara, markete ve iş dünyasına da bir normalleşme gelmeye başladı. Şu ana kadar Cerablus’a dönen Cerablusluların sayısı da 5 bini aştı, bu oldukça sevindirici bir gelişme tabii ki. Ve bizim amacımız, tabii ki Türkiye’nin Suriye ile sınırındaki bütün terör ve terörist unsurları buradan uzaklaştırmak, Fırat Kalkanı Harekâtının birinci amacı da zaten buydu. Daha önce de bir vesileyle ifade ettiğim gibi, Fırat Kalkanı Harekâtıyla aslında DEAŞ’la mücadelede yeni bir modelin ortaya konduğunu da ifade edebiliriz.“FIRAT KALKANI OPERASYONU SÜRECEKÇünkü Türkiye’nin bir Suriye ordusuna verdiği destek ve yerel birimlerin sürece dâhil edilmesiyle birlikte Cerablus-Azez arası yaklaşık 90 küsur kilometrelik bir bölge terör unsurlarından tamamen temizlendi ve bu bölgede bir normalleşme süreci başladı. Bu da şunu söylüyor: Demek ki ılımlı Suriye muhalefeti yerel unsurlarla birlikte desteklendiği zaman bunlara gerekli lojistik, istihbari ve diğer destekler, insani diğer destekler verildiği zaman DEAŞ’a karşı etkin bir mücadele mümkündür. Ve bu bir zamandır özellikle Amerikan kaynaklı olarak yayılan, ‘sahada DEAŞ’a karşı en etkili mücadele eden tek güç güç YPG’dir’ efsanesinin de çöktüğü bir kez daha ortaya koymuştur. Hür Suriye Ordusu ve diğer muhalif gruplar Cerablus-Azez hattı üzerinde etkili bir mücadelenin, DEAŞ’a karşı biz temizlik harekâtının başarılı bir şekilde yapılabileceğini bir kez daha ortaya koymuştur. Tabii DEAŞ’tan temizlenen bu bölgenin terörden tamamen arındırılmış bir hat haline gelmesi için bizim Fırat Kalkanı Harekâtı operasyonumuz da devam edecek. Buranın bir derinlik kazanması da önem kazanıyor. Çünkü sınırın hemen birkaç kilometre ötesini temizleyip ondan sonra tekrar DEAŞ unsurlarının buraya gelmesine imkân ve izin vermemiz elbette mümkün değil. Bu hem bizim ulusal güvenliğimiz açısından söz konusu değil, hem de orada yaşayan Suriyeliler açısından söz konusu değil. Dolayısıyla buradaki harekâtta kararlı ve sistematik bir şekilde bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devam edecek.Yine bu güvenlik bağlamında bildiğiniz gibi MGK’nın tavsiye kararıyla, Hükümetin de Meclis’e götürülmesiyle OHAL üç ay daha uzatıldı. Bu tabii ki ülkemizin özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra karşı karşıya kaldığı güvenlik tehditlerini bertaraf etmek ve özellikle de devletin içine çöreklenmiş olan FETÖ unsurlarının temizlenmesi için alınmış bir tedbirdir. Daha önce Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi ‘OHAL millete değil devlete çıkartılmıştır’ ve ihtiyaca binaen de bir kez daha uzatılmıştır.TÜRKİYE’DE OHALBunun altını özellikle çizmek istiyorum; zira OHAL’le ilgili özellikle yurt dışında zaman zaman birtakım temelsiz, haksız iddiaların, eleştirilerin ortaya atıldığı görüyoruz. Türkiye’de OHAL bir zaruret neticesinde ortaya çıkmıştır. Genel manada güvenlik, ama özel olarak da FETÖ örgütünün daha devam eden tehdidine karşı, devlet içindeki yuvalanmalarına karşı alınmış bir tedbirdir. Bu noktada Türkiye, FETÖ ile mücadeleyi de kararlılıkla sürdürecektir gerek yurt içinde, gerek yurt dışında. Tabii şimdi Türkiye’de bunların bütün imkânları, kaynakları kuruduğu için şimdi yurt dışındaki imkân ve kaynaklarını seferber etmeye çalışıyorlar. Türkiye aleyhine karalama kampanyaları yürütüyorlar, kendilerince farklı mecralarda birtakım faaliyetler yürütmeye çalışıyorlar. Tabii buradan ben bu vesileyle bir kez daha uluslararası topluma da bir çağrıda bulunmak istiyorum; FETÖ sadece Türkiye için değil, bulunduğu bütün ülkeler için bir ulusal güvenlik tehdididir. Ve FETÖ’nün bu legal görünümlü illegal yapısını, karanlık ilişkilerini umarım o ülkeler de en kısa zamanda görür ve gerekli adımları bu çerçevede atarlar.“TÜRKİYE HER ZAMAN IRAK’IN, IRAK HALKININ VE DEVLETİNİN YANINDA OLMUŞTUR”Burada bu vesileyle yine son günlerde sıkça gündemimizde bulunan Irak’taki gelişmeleri kısaca sizlerle değerlendirmek istiyorum. Özellikle Başika Kampı bağlamında son dönemde birtakım hareketliliğin olduğunu, birtakım açıklamaların yapıldığını görüyoruz. Öncelikle şunun altını çizmek istiyorum: Türkiye her zaman Irak’ın, Irak halkının ve devletinin yanında olmuştur. Bugüne kadar Türkiye kaynaklı Irak’a yönelik herhangi bir güvenlik tehdidi söz konusu olmamıştır. Fakat Irak’taki zayıf devlet yapısı, Irak’taki çeşitli iç sorunlar, 2003 Amerikan işgali ve sonrasında yaşananlar neticesinde ve daha öncesinde de Irak topraklarından Türkiye’ye yönelik güvenlik tehditleri hep var olagelmiştir. Özellikle PKK’nın oradaki yuvalanması ve yapılanmasından kaynaklanan bir güvenlik tehdidiyle biz her zaman, en azından son 10-15 yıldır karşı karşıya olduk. Bunu bertaraf etmek amacıyla bildiğiniz gibi 1 Ekim tarihinde de Meclisimizden bir tezkere geçirildi. Şimdi bu tezkereyle ilgili yapılan tartışmalar bağlamında özellikle Irak kökenli, Irak’tan kaynaklanan birtakım eleştirilerin yapıldığını görüyoruz. Şimdi müzakereler ve değerlendirmeler bir kenara, ama özellikle Cumhurbaşkanımızı hedef alan asılsız ithamları kabul etmemiz mümkün değildir. Bu iddiaları, bu yalanları en şiddetli bir şekilde reddediyoruz. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanını hedef alan bu tür açıklamalar ne bu sürece, ne Türkiye-Irak ilişkilerine katkı sunar. Bu açıklamaları yapanlar ya da bu gündemi tahrik etmeye çalışanlar başka bir gündemle hareket ediyorlar demektir.“TÜRKİYE’NİN IRAK’TA HERHANGİ BİR GİZLİ GÜNDEMİ YOKTUR”Türkiye’nin, Irak’ın topraklarında herhangi bir gözü yoktur, Türkiye’nin Irak’ta herhangi bir gizli gündemi de yoktur. Bunun aksini düşünenler ya kötü niyetli hareket etmektedirler ya da büyük bir yanılgı içerisindedirler. Biz Irak bağlamında dini, mezhebi, etnik bütün ayrımları reddediyoruz. Irak’ın bir bütün olarak barış, huzur, refah içinde yaşaması bizim birinci önceliğimizdir. O manada ister Arap olsun, ister Kürt olsun, ister Türkmen olsun, ister Ezidi olsun, Müslüman olsun, Hristiyan olsun, Irak halkı bir bütün olarak bizim komşumuzdur, kardeşimizdir. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye Irak’ın barışı, huzuru, refahı için üzerine düşen görevi yapmaya devam edecektir. Mezhebi anlamda da zaman zaman Sünni-Şii ilişkilerinin gerildiğini ve Türkiye’nin de bir şekilde bu tartışmaya çekilmek istendiğini görüyoruz. Burada bu vesileyle yine altını çizmek isterim ki Sünni’siyle-Şii’siyle biz Irak halkını bir bütün olarak görüyoruz. Bu ister Arap Sünnileri-Arap Şiileri olsun, ister Şii Türkmenler ya da Sünni Türkmenler olsun bunlar arasında herhangi bir ayrım gözetmiyoruz. Bizim Irak’ta bir tane ortak düşmanımız var, o da DEAŞ’tır. Ve bizim bu manada Türkiye’ye yönelik DEAŞ tehdidinin ortadan kaldırılması ve Irak’a uzattığımız yardım eli bu çerçevede değerlendirilmesi gereken bir husustur. Dolayısıyla bizim Irak’a yönelik üç tane önceliğimizin olduğunu ifade etmek isterim. Birincisi; Irak’ın toprak bütünlüğü, barışı, huzuru ve güvenliği, aynı zamanda refahı… İkincisi; Türkiye’ye yönelik olarak yıllardır baş etmeye çalıştığımız Irak topraklarından kaynaklanan PKK tehdidi… Üçüncüsü de; özellikle Musul’un işgalinden sonra yeni boyutlar kazanan DEAŞ tehdidi. Bunlara karşı bu üç konuda biz Irak tarafıyla sorunlarımızı diyalog ve müzakere yoluyla çözme taraftarıyız.“MUSUL OPERASYONU IRAKLILARI OLDUĞU KADAR BİZLERİ DE YAKINDAN İLGİLENDİRMEKTEDİR”Musul operasyonu Iraklıları olduğu kadar bizleri de yakından ilgilendirmektedir. Musulluları olduğu kadar bizim topraklarımızda yaşayan insanları da ilgilendirmektedir. Çünkü Musul’da yapılacak bir hata yüzbinlerce insanın mülteci olmasına neden olabilir, DEAŞ’la mücadeleyi sekteye uğratabilir, terörle mücadelede yeni komplikasyonlar ortaya çıkartabilir. Özellikle PKK’nın Musul operasyonuna Sincar üzerinden katılacağına dair haberler bizi ciddi manada endişelendirmektedir ve bununla ilgili biz kaygılarımızı, elimizdeki bilgi ve belgeleri de Iraklılar başta olmak üzere ilgili taraflarla paylaştık, paylaşmaya da devam ediyoruz. Türkiye’nin Musul operasyonuyla ilgili temel kaygısı, burada DEAŞ’tan temizleme operasyonunun belli bir koordinasyon içerisinde ve Musul halkını koruyacak şekilde yapılmasıdır, yoksa Musul’un DEAŞ’tan temizlenmesiyle ilgili bizim herhangi bir tereddüdümüz yok.Tam tersine, Başika Kampı da orada Irak halkına, Musul halkına DEAŞ’la mücadelede yardımcı olmak amacıyla kurulmuş bir kamptır ve şu ana kadar da zaten 4 binin üzerinde Iraklıyı bu kampta biz eğittik. Ve oraya yapılan sevkiyat, bazen takviye güçler tamamen kampın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik alınan tedbirlerdir. Ve çatışma bölgelerine de yakın olduğu için Başika Kampının korunması da tabi ki ayrıca bir önem arz etmektedir. Nitekim şu ana kadar da 700’ün üzerinde DEAŞ teröristi Başika Kampından bizim askerlerimizin ve eğittikleri Musulluların, Iraklıların mukavemetiyle etkisiz hale getirilmiştir; bu noktanın da altını özellikle çizmek istiyorum. Şu ana kadar gerek Başika Kampı, gerekse diğer konularla ilgili Iraklılarla yürüttüğümüz birtakım müzakereler oldu. Bundan sonra da bu sorunları gene aynı müzakere yoluyla çözmekten yana olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.“HALEP’TEKİ DURUM HER GÜN KÖTÜYE GİDİYOR”Suriye konusuna değinecek olursak, hepinizin bildiği gibi Halep’teki durum maalesef her gün kötüye gidiyor. Eylül ayında Amerika Birleşik Devletleri’yle Rusya Federasyonu arasında yapılan çatışmaların durdurulması anlaşması maalesef bir hafta bile sürmeden çöktü. O süreç içerisinde bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın da yoğun bir diplomasi trafiği olmuştu. Hem Sayın Obama’yla, hem Sayın Putin’le, hem diğer aktörlerle görüşmeler yapmıştı. Bizim arzumuz ve beklentimiz de, bu çatışmaların durdurulması anlaşmasının bir haftayla bile değil belki daha uzun süre hayata geçmesi ve can kaybının önlenmesiydi, fakat maalesef bu gerçekleşmedi. Şu anda Suriye’yle ilgili de 3 tane ana konu gündemimizde. Birinci acil konu; Halep’teki çatışmaların durdurulması ve insani yardımların buraya ulaştırılması... İkinci olarak; genel manada siyasi geçiş sürecini sağlayacak şartların oluşturulması, yani BM çatısı altında başlatılan siyasi müzakere sürecinin tekrar başlatılması... Maalesef bu da bildiğiniz gibi Mayıs ayından beri inkıtaa uğramış durumdu. Üçüncüsü de; Suriye topraklarında yer alan DEAŞ ve diğer terör örgütlerine karşı mücadele konusudur.Birinci konuyla ilgili, yani Halep’te acil çatışmaların durulması ve insani yardımların ulaştırılmasıyla ilgili olarak bu hafta sonu İsviçre’de bir toplantı yapılacak. Türkiye adına da Dışişleri Bakanımız Mevlüt Bey bu toplantıya katılacaklar, oraya çeşitli tekliflerle gidilecek. Uzmanlar düzeyindeki müzakereler, görüşmeler şu anda da devam ediyor. Bu konuyu Cumhurbaşkanımız Sayın Putin’le de İstanbul’daki görüşmesinde Enerji Zirvesi marjında ele aldılar. Verilen talimatlar çerçevesinde de bu hafta sonu oraya birtakım tekliflerle gidilecek ve tekrar çatışmaların durdurulması ve insani yardımların Halep halkına ulaştırılması için bir girişim yapılacak. Bizim umudumuz ve beklentimiz, bu müzakerelerden somut bir sonucun, bir yol haritasının çıkması ve Halep merkezli olarak çatışmaların bir an önce durdurularak insani yardımların buraya ulaştırılması.TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİYine bu çerçevede Sayın Putin’in Türkiye’ye yaptığı ziyaret bağlamında 10 Ekim’de Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleşmesiyle ilgili önemli bir süreç yaşıyoruz. 24 Haziran’da mektup teatisiyle, Cumhurbaşkanımızın gönderdiği mektupla başlayan normalleşme süreci başladığından beri liderlerin üçüncü görüşmesiydi İstanbul’da gerçekleşen bu görüşme. Önce bildiğiniz gibi Saint Petersburg’da, daha sonra Çin’de Hangzhou’da G-20 Zirvesinde, ardından da 10 Ekim’de Pazartesi günü İstanbul’da görüşme gerçekleşti. Burada özellikle ikili ilişkilerin normalleşmesi, işte vize, birtakım tehditler, Türk ihracat mallarının Rusya’ya gönderilmesi, taşımacılık ve diğer konularla ilgili son engellerin de ortadan kaldırılması konusunda mutabık kalındı. Tabii ziyaretin en önemli başlıklarından birisi de Türk Akımı anlaşmasının orada imzalanmasıydı. Bu, bölgenin enerji haritasını değiştirecek nitelikte çok önemli bir anlaşma bildiğiniz gibi. Hem bizim kendi ulusal enerji ihtiyaçlarımız açısından, hem de Avrupa’nın enerji ihtiyaçları açısından büyük önem arz ediyor. Bu anlaşmanın yapılmış olmasını da tabi ki memnuniyetle karşılıyoruz. Tabi ki bu bağlamda dediğim gibi Suriye ve bölgesel konuları da bu vesileyle etraflı bir şekilde ele alma imkânımız oldu. Son olarak da terörle mücadele konusunu demin de ifade ettiğim gibi bu akşam yapılacak Güvenlik Zirvesinde de etraflı bir şekilde ele alacağız. Ama özellikle PKK’yla mücadele konusunda devletimizin ve ilgili kurumlarının, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, İçişleri Bakanlığımızın, Jandarmanın, Emniyetin, korucuların tam bir kararlılık içerisinde olduğunu ifade etmek isterim.“PKK’NIN DEAŞ’TAN BİR FARKI YOKTUR”Özellikle son dönemde terör örgütünün saldırıları neticesinde dünyanın bu terör örgütünün vahşet yüzünü daha net bir şekilde görmesini de bekliyoruz. Zaman zaman DEAŞ terörü söz konusu olduğunda en şiddetli açıklamaları yapan ülkelerin ya da mercilerin, PKK saldırıları söz konusu olduğunda bunları çok zayıf açıklamalarla geçiştirmesi de bizim için anlaşılmaz bir durumdur. Çünkü PKK’nın DEAŞ’tan bir farkı yoktur, YPG’nin DEAŞ’tan, PKK’dan, diğer terör örgütlerinden bir farkı yoktur. Terör örgütleri arasında birtakım hiyerarşiler kurmak, iyi-kötü gibi ayrımlar yapmak terörle mücadeleye verilecek en büyük zarardır. Özellikle yine PKK terör örgütünün son dönemde siyasi parti mensuplarına yönelik saldırılarını da şiddetle kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Bu, siyasete, milletin iradesine de yapılmış bir saldırıdır aynı zamanda. Bunun da PKK’nın Avrupa’daki destekçileri tarafından artık açık ve net bir şekilde görülmesi ve en net ve gür bir sesle de kınanmasını beklediğimizi bu vesileyle ifade etmek istiyorum.”
GÜNCEL
13 Ekim 2016 - 17:19
İbrahim Kalın'dan önemli açıklamalar
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Terör Örgütleri Arasında İyi-Kötü Gibi Ayrımlar Yapmak Terörle Mücadeleye Verilecek En Büyük Zarardır”
GÜNCEL
13 Ekim 2016 - 17:19