İnsan hakları, hukuk, inanç hürriyeti.
Evrensel hukuk, demokrasi, özgürlük derken bu kimilerine refah, kimilerine işkence tarzında muameleye dönüştü.
Hatırlarsınız bir dönem üniversitelerde başörtüsü için ikna odaları bile kurulmuştu.
Herkes yaşamında özgür kimi inançlı, kimi inançsız, kimi ortada, kimi başını örter, kimisi örtmez. Herkesin kendi yaşamı, sözde kimse kimseye karışamaz derken, bu tam dersine döndü.
Geçmiş yıllardan bahsediyorum. O kötü yıllardan.
Başta başörtüsü temelli inanç krizleri, herkese illallah ettirmişti.
Minik kız çocuklarını, üniversiteli kızları kürsülerde hüngür hüngür ağlatmışlar, okullara almamışlardı. Kamu alanlarına sokulmadılar, seçildiler meclise dahi giremediler.
Kiminin annesi, kiminin kardeşi, eşi, çocuğu tasnif etmeyeceğimiz muamelelere maruz kaldı.
O acı günler geçti.
Büyük bir insanlık ayıbı büyük ölçüde bitti.
Ama acılar unutuldu mu? Hayır.
Travmaların etkisi günümüze kadar geldi.
Nereden çıktı bu?
İnternette bir konuyu araştırırken OMÜ’de yıllar önce yaptığım ulusal bir haberi gördüm.
Neydi. Anlatım…
Bir ihbar geldi OMÜ’ye gittik. Baba İ.G. OMÜ’de okuyan iki kızına ‘gelin arabayla bugün okula sizi ben bırakayım’ diyor. İkisinin de başörtülü. Baba ile güvenlik görevlileri kapıda tartışıyor. Konu malum. Yıllardır zaten kızlar okula giderken başını açıyor ama tartışma bir sebeple kapıda büyüyor, cengaver üniversite güvenlikçileri babanın ağzını burnunu kırıyor.
Konu adliyelik olmuştu.
Gittiğimizde babanın ağzı burdu, kandı.
Hangi dönemler. Üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılmasına yönelik mecliste yasal düzenleme kabul edilmiş, CHP’nin konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığı o hararetli yıllar.
Ortalık bir anda gerilmişti.
Üniversitelerde bir bölüm başörtülü öğrencileri alıyordu, kimileri almıyordu.
OMÜ almıyordu.
2000 yılında rektör olan ve 2008 yılına kadar rektör kalan Prof. Dr. Ferit Bernay’ın tavrı netti. Alınmayacak.
Üniversitede sürekli olaylar oluyordu.
Rektör Bernay, 2008 ve yakın yıllarında türbanlı öğrencilerin kampüs içerisine alınmaması için Ankara’da tartışmaların artığı günlerde birçok kez bizzat kendi ana fakültelerin bulunduğu kapının önünde bekliyordu.
Ne için, aksaklık olmasın türbanlı öğrenciler içeri girmesin diye.
Bir Rektör yani, kapıda bekliyordu. Orada çok röportaj yapmıştık.
Geçmişten bu yana ve o dönem kontroller iyice sıkıydı.
Güvenlik görevlileri ana kapı girişinde otobüs ve dolmuşları durdurup kontrol yapıyordu. Gördükleri başörtülü kızları parmaklarıyla gösterip “Sen sen sen’ başınızı açın, yoksa inin” tavırları içindeydi. Durum netti ya açacaksın, ya gideceksin.
Bir güvenlik müdürü vardı, hepsinden sorumlu aman Allahım maşallah öyle bir cengaverdi ki, dört gözle türbanlı kızları arıyordu. Her halde onu da başmüdür yapmışlar sanırım.
Kampüs içerisinde özellikle mini etek tarzı giysi giyen kızlarımız, sürekli dolaştırılıyordu. Giyebilir tabi sıkıntı yok ama belli guruplarca hususi talimatla yapıyorlardı.
Yani algı operasyonu.
Nereden biliyorsunuz ? Oradaydık hepsini yaşıyorduk.
Böyle bir ortam vardı.
Hatta bir gün otobüse bindim program vardı, habere gidiyordum. Kapı girişinde durdurulduk. Otobüs tıklım tıklım dolu. Güvenlikçi ön kapıdan girdi kimlik kontrolü, başörtülü 5-6 bayan vardı. Parmağı kaldırdı ‘Sen sen sen’ biri yan tarafımdaydı.
‘Durdum ben mi’ dedim. ‘Başımı mı açım’ döndü ‘Sen kimsin’ hemen kimlik. Basın kartımı gösterince, O sorgu sual başladı. O da ayrı bir konu sanki askeri kampa giriyoruz. Neyse mevzu dağılmasın.
İşte ‘Yasak yasak’ derken yok yere bir çok insana zulüm çektirildi.
Bu ayıp şuan bitti.
Bitti ama dedim ya, acılarıyla kaldı.
Herkes özgür, kim nasıl giyinmek, yaşamak istiyorsa yaşar.
Durum… Herkesin yaşamına, inancına SAYGI….